armut köyünün manzum hikayesi


ARMUT KÖYÜ’NÜN MANZUM HİKÂYESİ



Ay doğar Karataş’tan
Batışı bir başkadır yayladan.
Kim bilir, kaç kişiler izledi,
Şu Pınar Başından su içip de oh! Çekti



Sorardık büyüklere, geçmişlerini,
Kimse bilmezdi nereden geldiklerini
Kimilerine göre, yörüklerden gelme,
Kimilerine göre uşak gelmiş beylere



Osmanlı’dan kalma şu toprak düzeni,
Mülk edinmiş ağalar, zeamet gereği.
Paşaymış onların da geçmişi,
Torunu Polat Bey böyle anlatıvermişti.



Mahmut Bey’dir bilinen ilk ağa,
Bir çift öküz ile uşak duranlar
Dördüncü göbekten dedelerimizdir
Marangoz Mustafa ile Kara Musa


Tek gözlü, kara örtülü damda
Yıllarca uşaklık yapmışlar ağaya.
Kimileri isyan etmiş,
Dayanamamış ağanın yaptıklarına


Akşamları oturup meclis kurmuşlar,
Ağalıktan kurtulmanın yollarını aramışlar
Daha sabah olmadan,
Dalkavuklar ağaya haber uçurmuşlar.


Ağa bu olayı duyar da durur mu,
Onlara  burada, hayır solur mu
Elebaşlarını tek tek tespit edip
Onları, burada durdurur mu?


İşler yavaş yavaş çığırından çıkar,
Yiğit olanlar, aralarında dayanışma yapar.
“Çaresi yok ağa dövülecek”
“Buradan zorla sökülecek”


Sarı oğlandır önden gidecek
Diğerleri arkadan destek verecek
Tam kıstırmışlar ki, dövülecek,
Kalmamış arkanda destek verecek.


Bakmış ağa “bu böyle olmayacak”
Bazıları köyden kovulacak.
Sarı oğlan, Gölcük, Çardak’a
Diğerleri de yaylaya kaçacak.


Yük edip sarmışlar yaylaya
Koca Mustafa, Hamdi, İyib’ler
Yayladaki boş toprağı
Kendi aralarında taksim etmişler.


Tarla kendilerinin, ev kendilerinin,
Ağayı takmaz olmuşlar.
Her fırsat bulduklarında
Ağayı dövmeye kalkmışlar


İşler çığırından yavaş yavaş çıkar,
Ağalar da artık korkmaya başlar.
Kendi aralarında düşünüp taşınmışlar,
Koca çiftliği satmak için karar almışlar.


Satışa çıkmıştır koca mülk,
Armut, Akçaköy, İğdir’e geldi bir yük.
Elde yok, avuçta yok,
Yine köylünün boynu bükük


Mülkün çoğunu alanlar,
Kendilerini hükümdar sanırlar.
Armut halkını hiçe sayıp
Muhtarlığı almaya kalkarlar


Böylece açılmıştır iki köyün arası
Başlamıştır sınır kavgası.
Köylü birlik olup söz etmiş
Verilmeyecek toprağın bir karışı


Çile dolu bir on yıl geçmiş
Herkesin önündeki sürü çoğalıvermiş
Şöyle böyle derken, borçlar ödenivermiş
Vatandaşın yüzü artık gülüvermiş


Zaman akar da akar,
Traktör çıkmış, karasaban batar.
Akçaköylüler yavaş yavaş tarla satar,
Köylüler, toprak üstüne toprak katar.


Namı nimeti koyunla keçidir.
Yaylasından soğuk sular içilir
Göz kamaştıran dağları,
Ardıç, meşe ile doludur.


Kimler geldi, kimler geçti
Aradan tam yarım asır geçti
Ne analar kaldı, ne babalar
Hepsi birer birer göç etti


Daha dün eşekle oduna gidenler,
Sırtında küreği, tarlada su çevirenler,
Kağnı ile deste çekenler
Sırt sırta verip imece edenler


Toplanırdı kahvede millet
Tuttururlardı tatlı bir sohbet
Hatıp’sız olur mu muhabbet
Gülmeden durana Allah versin kuvvet


Eğitmen eski odada ders anlatır
Muzaffer savaşta canlı tanıktır
Anılarını sanki dün gibi anlatır
Gözyaşını tutamaz sicim gibi akıtır


Al yazmalı kızlar üzüm getirirlerdi sepet sepet
Hani o sürü sahibi Selver Mehmet
Şu dünya kimine niyet, kimine kısmet
Ardı ardına gitti Koca İsmail’le Analı Memet


Hani Marangozlar, Koca Mustafalar?
Hani Kara çolak’lar, Paşa’lar?
Hani Hamdiler, Hacı Memiş’ler?
Hani güreşte köyün gururu Eyüp’ler


Koca Muhtar ile Kara Mehmet aynı tertipler
Bir bahar günü salasını verdiler.
Köylü toplandı musalla taşında
Cenaze namazını kılıverdiler


Gidenler gitti kalanlar kaldı
Gençlik uyandı, eğitime merak saldı
Cumhuriyet öğretmeni olarak
Vatanın dört bir tarafına dağıldı


Bu dizeler desten değil, yaşanmış bir öykü
Ne mutlu bana, anlatabildimse köyü
Sorarsanız kim tanıttı bu köyü
Kara Musalar’ın altıncı göbekten torundur ÖYKÜ
 

                    İsmail Acar   ARMUT KÖYÜ /YEŞİLOVA/ BURDUR



  



































































.





Yorumlar

Popüler Yayınlar