DEĞİRMEN DERESİ
DEĞİRMEN DERESİ
Değirmen
deresinin (değmen deresi) bizim çocukluğumuzdaki yeri ve önemi
büyüktür.Çocukluğumda bu ismi nerden almıştır diye hiç düşünmemiştim yıllar
sonra sanırım üniversitedeki ilk yıllarımdı o bölgede çok eski yıllardan kalma
yıkık bir değirmenin kalıntılarının olduğunu, bu yüzde o mevkiye değirmen
kaşı(değmen kaşı)yada değirmen deresi
denildiğini öğrendim.bunu öğrenmemin ilginç bir anısı vardır.Köyümüzde
caminin hemen alt tarafında harımlarla(bahçelerle) sınır bir yerde aşağı pınar
diye suyu devamlı akan bir çeşme vardı.Bu çeşmenin temelinde yerden yaklaşık
bir metre yukarısında beyaz düz bir taşın üzerinde roma yazıları ve balta kabartması
vardı.Çocukken ilgimi pek çekmeyen bu taş üniversite yıllarımda aldığımız sanat tarihi dersinin de etkisiyle
olacak bende merak uyandırmaya başlamıştı. acaba buraya nerden gelmişti
.geldiği yeri bulursam bir roma kentini ortaya çıkarabilir miyim diye
heyecanlanmıştım.yaz tatiliydi kahvenin önünde köyümüzün mürekkep yalamış
kişileriyle sohbet ederken söz döndü dolaştı bu aşağı pınardaki taş a geldi.ben
bu taşın buraya nerden geldiğini sordum.şu an ismini hatırlayamadığım köyün
yaşlılarından biri bu taşın değirmen kaşındaki yıkıntılardan geldiğini
aynısından caminin temel taşlarında da olduğunu söyledi.hemen gidip baktık
doğruydu taşta kartal kabartmaları ve roma yazıları vardı.Bu değirmen
kalıntısının yerini tam olarak öğrendikten sonra ertesi gün mobilyetle değmen
kaşındaki yıkığı buldum.ben bir ev yıkığı bekliyordum ama karşıma irili ufaklı
taşlardan oluşmuş bir taş yığını çıkmıştı.Taş yığınını elimle incelemeye
taşları tek tek alıp bakmaya çalışırken elim aniden tüylü bir cisme değdi.Ani
bir refleksle kendimi hemen iki üç adım geriye attım.sonra cesaretimi toplayıp
dikkatli bir şekilde tüylü cismin etrafındaki taşları yavaştan ayıkladım birde
ne göreyim!!küçük bir tavşan yavrusu çok
heyecanlandım bendeki arkeoloji tutkusu gitti yerine minik bir tavşanı besleme
tutkusu geldi.Taş olayını bırakıp tavşanı alıp köyün yolunu tuttum.ama evdeki
hesap çarşıya uymamıştı.ev ahalisinden bir sürü azar işittim “yazık bu hayvana
git nerden aldıysan oraya koy” gibi komşularda bizimkilerden yana olunca
tavşanı bulduğum yer olan değirmen yıkıklarının oraya bıraktım.Aşağı pınardaki
taşta yol çalışmaları sebebiyle toprak altında kaldı camideki kartal kabartmalı
taşta cami duvarının çimentoyla sıvanması sebebiyle kayboldu.
Değirmenderesi köyümüzden çıkan
kaynaksuyunun köyün tarlalarında dağılmasından sonra buluştuğu bir deredir.köyden tarafa olan kısmı
yeşillik,akçaköye doğru iki yanı hafif kayalık ve kıraçtır.derenin ortasında
sürekli akan bir çeşme vardır.Köyümüzden çıkan su sırasıyla önce bizim ovayı
suladıktan sonra Akçaköy’e sonra Alanköy’e sonrada Dereköy barajında son bulur.
Çocukluğumuzda değirmenderesi demek
bizim için balık ve heyecan demekti.Derede balık olduğunu hep duymuştuk ama
bizzat gözlerimizle görmemiz Özgür’le
oralarda gezerken tamamıyla tesadüf
eseri olmuştur.Sık tatlısu bitkilerinin kenarında suyun yarıp derinleştirdiği
ve küçük bir gölet oluşturduğu yerde yüzlerce balığının(çay balığı olduğunu
sonradan öğrendik)sürü halinde yüzdüğünü gördük.Ve çok sevinmiştik bu duruma.o
yıllarda bizim köyde çocuk olmak; bayramlarda mantar patlatmak füze uçurmak
kışın naylon çuvallarla karda kızak kaymak.yazın kola içmek sapanla kuş
avlamak( serum sapan bizim çocukluğumuzda yaygınlaşmıştı) .sonra bilye oynamak,
bilye ortaklıkları,(en büyük bilye çetesi bizdik bilye demezdik cinci derdik)
he man kartları toplamak, Pınarbaşı havuzunda suya girmek demekti.Doğayla iç
içeydik.şimdiki çocuklara acıyorum.Deredeki balıkları keşvetmemiz müthiş bir
olaydı Çünkü doğada kendi suyunda yüzen balıkları ilk defa görüyorduk hemde
bunlar bizim köydeydi.Ertesi gün bakkaldan plastik topların muhafaza edildiği
filelerden bulduk bu fileyi demir çembere monte ettik.ilk gün bir sürü balık
yakaladık köye canlı bir şekilde götürdük ama beslemeyi bir türlü
beceremiyorduk.balıklar koyduğumuz su dolu kaplarda bir müddet sonra
ölüyorlardı.biz bunun açlıktan olduğunu düşünüyorduk.aklımıza oksijen olayı o
yıllarda hiç gelmiyordu.Balıklar oksijensizlikten dolayı ölüyordu sonraları
kalburla yakalamaya başladık.Özgür derenin dar bir noktasını kalburla girip
kapatıyor bende ileriden sopalarla balıkları korkutarak kalburun içine
girmesini sağlıyordum.Evde besleyemeyeceğimizi uzun tecrübeler sonucunda
anladığımız balıkları pınarbaşının
muhtelif yerlerine bırakıyor sonrada izlemeye geliyorduk.zamanla
değmenderesinde çay balığı kalmadı bunun musebbibi bizi gibi gelmişti bana
deredeki balıkları biz bitirdik diye
düşündüm. gizliden bir suçluluk duygusuda duydum.ama yıllar sonra o çay
balıklarının bizim yüzümüzden değil tarlalara atılan kimyasal ilaçların dereye
karışmasından kaynaklandığını anladım.Bu bizdeki çay balığı merakı bitmedi hala.
daha geçen sene büyümüş çoluk çocuğa karışmış, ben, Özkan hoca,Özgür hoca köyün birinden yakaladığımız çay
balıklarını eskinin anısına pınarbaşına
bıraktık.ama sonra baktıkki bizim çay balıklarından herhangi bir iz
yok.anladımki hiçbir canlıyı ait olduğu yerden koparmayacaksın..
Ümit
ACAR BURDUR 2013
Yorumlar
Yorum Gönder